«Haccın Sıfatı Babı Ve Mekke'ye Giriş»
«Haccın Sıfatı Babı Ve Mekke'ye Giriş»
Bundan maksad: Menasik-i hac denilen hac ibâdetlerini beyân ve onların tertip üzere keyfiyet-i edâsıdır. Aşağıdaki Câbir hadîsi bu bâb-da lâzım gelen malûmatı vermektedir.[821]
759/605- «Câbîr ibni Abdullah radıyallahü anhüma'dan rivayet olunmuştur, (demiştir ki): Resûlüllah Solîallahü aleyhi ve sellem, Hacca gitti. Biz de onunla beraber (Medine'den) çıktık. Zülhüleyfe'ye vardığımı zaman Esma binti Umeys doğurdu. Bunun üzerine Peygamber Saîlaîlahü aleyhi ve sellem (kendisine,) :
— Yıkan da bir elbiseden bağ yap ve ihramlan» dedi. Ve Peygamber Sallallahü aleyhi ve seUem, namazı mescidde kıldı sonra (devesi) Kasva'ya bindi. Hayvan kendisini Beyda' düzüne çıkarınca Peygamber Sallallahü aleyhi ve sellem, tevhidi gürletti:
— Tekrar tekrar icabet sana Yâ Rabbiü tekrar tekrar icabet sana... tekrar tekrar icabet sana. Senin için şerik yoktur. Tekrar tekrar icabet sana... Şüphesiz hamd-ü ni'met senindir. Mülk de, (senin) senin için şerik yoktur;
(böylece) beyte vardığımızda rüknü istilâm etti. Müteakiben (beytullâh'-ın etrafında) üç defa remel yaptı. Dört defa da yürüdü. Sonra Makam-ı ibrahim'e gelerek (tavaf) namaz (mı) kıldı. Ve (tekrar )rükne dönerek onu istilâm etti. Sonra f ha rem) kapı (sın) dan Safa'ya çıktı Safa'ya yaklaşınca «Şüphesiz kî Safa ile Merve Allah'ın şeâirindendir.» (âyetin)i okudu :
— (sa'ye) Allah'ın başladığından başlıyorum; (dedi) ve hemen Safa'ya çıktı. Beyti görünce kıbleye karşı döndü. Allah'ı birledi ve fekbîr aldı ve:
— Bir Allah'dan başka ilâh yoktur. Vaadini yerine getirdi. (Peygamber) kuluna yardim etti, (Hendek harbinde) yal-nız başına hizipleri bozguna uğrattı; dedi. Sonra bu arada üç defa dua etti. Sonra Safa'dan inerek Merve'ye gitti. Tâ ki ayakları vadinin ortasında karar kılınca, (bu sefer sa' yaptı. Vâdi'nİn ortasından) çıktığı zaman Merve'ye doğru yürüdü. Merve'de dahi Safa'da yaptığını yaptı.» (Xâbir) müteakiben hadîsin geri kalanım zikretmiştir.
Bu hadîste (şu da vardır) : «Terviye günü gelince ashâb Mina'ya yollandılar. Resûlüüah (S.A.V.) de bindi (yürüdü,). Ve öğleyi, İkindiyi, akşamı, yatsıyı ve sabah namazını orada kıldı. Sonra biraz eğlendi. Tâki güneş doğunca (Müzdelife'yi) geçerek Arafat'a (yakın bir yere) geldi. Ve küçük çadırı kendisine Nemire'ye kurulmuş buldu ve hemen oraya indî. Güneş devrildikten sonra Kasva'yı getirmelerini emretti. Hayvanı semerlediler. Bunu müteakip, Batn-ı vâdîye geldi. Ve (orada) nâs'a hutbe okudu. Sonra ezan okudu. Ve ikamet getirdi. Badehu öğleyi kıldı. Sonra İkamet getirerek ikindiyi (Öğle vaktinde) kıldı. Aralarında başka namaz kılmadı. Sonra (hayvanına) bindi ve vakfe yerine geldi.
Devesi kasvanın karnını kayalara doğru çevirdi de, kumdaki yolunu önüne aldı ve kıbleye döndü. Artık tâ güneş kavuşup biraz sarılığı gidinceye kadar (orada,) devamlı durdu. Nihayet güneş kayboldu ve (hayvanı) sürdü. Kasva'nın yedeğini o derece kasmıştı ki hayvanın başı (adetâ) semerinin Ön tarafındaki ayak yerine dokunuyordu. Sağ eliyle de-fişâret ederek) :
— Ey nâs! vekar ve sekînetî muhafaza ediniz» diyordu.
Bir kum yığınına geldikçe onun üzerine çıkıncaya kadar hayvanın yedeğini bîr parça gevşetiyordu. Nihayet Müzdelife'yc geldi. Orada akşam namazı ile yatsıyı bir ezan ve iki İkametle kıldı. Aralarında başka namaz kılmadı. Sonra fecir doğuncaya kadar uzanıp yattı. Müteakiben sabah olduğu anlaşılır anlaşılmaz sabah namazını bîr ezan ve ikametle kıldı. Sonra hayvanına binerek meş'ar-i haram'a geldi' (yine) kıbleye karşı dönerek duâ etti. Tekbîr ve fehlîl getirdi. Ve sabah iyice aydınn lanıncaya kadar (orada) durmakta devam efti. Badehu güneş doğmadan önce (hayvanını) sürerek Batn-ı Muhassire geldi, (oradaj hayvanını bir parça hızlandırdı. Bundan sonra Cemre-î Kübrâ'ya çıkan orta yolu tuttu. Nihayet ağacın yanındaki cemreye geldi ve oraya yedi taş attı. Her taşı atarken tekbîr getiriyordu. Her taş (bakla tanesi büyüklüğündeki) hazef taşı kadardı, (taşları) vadinin dibinden attı. Sonra kurban yerine gitti, ve deve boğazladı. Bundan sonra Resûlüllah-Sallaîlahü aleyhi ve sellem, (hayvanına binerek) Beytullâh'a doğru akın etti. Ve Öğleyi Mekke'de kıldı.»[822]
Bu hadîsi uzun uzadıya Müslim rivayet etmiştir.
Bâzı izâhât :: Esma binti Umeys, Hz. Ebu Bekir (R. A.)'m karışıdır. Doğurduğu çocuk, Muhammed ibni Ebi Bekir (R.A.)'âıv. iüesûlül-lah (S.A.V.)'in bu kadına «bağ yap» buyurmasının mânâsı : «Beline bir kuşak sar, sonra geniş ve uzun bir bezi, akan nifas kanının üzerine tıkamak şartıyla önden ve arkadan o kuşağı bağla» demektir. Bundan sonra ihramlanmasım emretmesi, nifas'ın ihramlanmaya mâni olmadığını gösterir. Doğum hâdisesinden sonra Peygamber (S.A.V.)'in mes-cidde kıldığı namaz: Nevevî'nin Müslim şerhindeki beyânına göre sabah .namazıdır. Fakat İbni Kayyim'in «El-Hedyü-n-Nebevî» adlı eserinde bu namazın öğle namazı olduğu bildirilmektedir. Resûlüllah-(S.A.V.) Zülhüleyfe'de beş vakit namaz kılmış, beşincisi öğle imiş. Ondan sonra yola çıkmışlar.
«Tekrar tekrar icabet sana yâ Rabbi...» diye tercüme edilen telbiye Resûlüllah (S.A.V.)'in ondan sonra da bugüne kadar müslü-man'ların telbiyesidir. Câhîliyet devrinde araplar'ın telbiyesi şu idi :
«Tekrar tekrar icabet sana yâ Rabbi ,tekrar tekrar icabet sana, tekrar tekrar icabet sana... Senin için şerik yoktur. Ancak bir şerik vardır. O da sana mahsustur. Sen ona ve onun mâlik olduğu her şeye mâliksin...»
Rükün» Kâbe-i Muazzama'nm köşelerinden her biridir. Hacer-î Es-ved'in bulunduğu rükn'e, rükn-ü esved veya rükn-ü yemânî derler.
«İstilâm» öpmek veya elini sürmektir. Hadîsteki «rükn'ü istilâm etmek» ten murâd da hacer-i esved'i öpmek veya ona elini sürmektir.
Esas itibarıyla tavaf esnasında bu taşı Öpmek îcâp ederse de, kalabalıktan imkân bulamayanların hiç olmazsa el sürmekle istilâm etmekleri lâzım gelir.
«Remel» yelemek, eşkin yani hızlıca yürümektir. «Bu arada üç defa duâ eJti» ifâdesi zikri geçen duayı tekrarladığına delâlet eder. «Tâkî ayakları vadinin ortasında karar kılınca» cümlesinde Kadı İyâz (476-*— 544) şöyle diyor : «Burada mutlaka zikri lâzım olan bir kelime düşürülmüştür ki, o da (remel yaptı) kelimesidir. Filhakika bu kelime Müslim'in bir rivayetinde vardır.»
Hadîsi Câbir (R. A.) tamamen zikretmiş, Musannif ise yalnız lâzım olan yerlerini almıştır. «Terviye günü» Zilhicce ayının sekizinci günüdür.
Meş'ar-i Haram» Müzdelife'de ma'ruf bir dağdır. Buna Kuzah dahi denilir.
«Batn-ı Muhassir» Ebrehe ordusunun fillerinin geçmekten âciz kaldığı bir vadidir. Zaten bu isim o münasebetle verilmiştir. «Hayvanını bîr parça hızlandırdı» bundan maksad bir taş atımı yeri hızlıca geçmektir. «Orta yolu tuttu» bu yol Arafat'a gittiği yoldan başka bir yoldur. «Ağacın yanındaki cemreye geldi. Burası Mina'nın hudududur, ve oradan sayılmaz. «Cemre»1 ufak taşların atılarak toplandığı yer demektir. Oraya bu isim verilmesi, hacıların toplanmasından dır. «Öğleyi Mekke'de kıldı.» cümlesinde hazf vardır. Mânâ şudur : «Beyt-i şerife geldi ve evvelâ tavâf-ı ifâza'yı yaptı. Sonra öğle namazını kıldı.» Fakat bu rivayet İbni Ömer (R. A.) hadîsine muarızdır. Çünkü o hadîste Peygamber (S.A.V.)'in kurban bayramı günü Öğleyi Mina'da kıldığı ifâde ediliyor, iki hadîsin arasını bulmak için : «Resûlüllah (S.A.V.) o gün öğleyi Mekke'de kılmış; sonra ashabı onun arkasında cemâat olrriak faziletinden mahrum kalmasınlar diye Mina'da imam olarak tekrar kıldır-mıştır» denilir.
Bu hadîs-i şerifte bâzı ziyâdeler de vardır. Musannif onları hazfederek yalnız lâzım olan yerlerini almıştır. Hadîs-i şerif pek çok faydaları ve mühim kaideleri ihtiva etmektedir. Kadı îyâz diyor ki: Ulemâ bu hadîsin ihtiva ettiği fıkıh üzerinde söz etmiş ve ondan çok mesâil is-tihbât etmişlerdir. Hattâ tbni Münzir bu hadîs hakkında büyük bir cüz kitap yazmış; bu kitapta yüzelli küsur nev'î fıkıh mes'elesi tahrîc etmiştir. Daha incelense fazla da bulunabilir.»
Resûlüllah (S.A.V.)'in mücmeli beyân eden fiilleri bilittifâk vücûp ifâde ettiği gibi «menâsİkİnİZİ benden alin» hadîs-i şerifi de aynı mânâya delâlet eder. Binaenaleyh: «Resûlüllah (S.A.V.)'in hac fiillerinin hiç biri vücûp ifâde etmez» diyenlere dâvalarını ispat gerekir. Bu hadîsten ibare, işaret veya delâlet suretiyle aşağıdaki hükümler çıkarılır:
1— Hayzlı ve nifaslı kadınlara ihrama girmek içnı yıkanmak sün-net'tir. Onlara sünnet olunca başkalarına evleviyetle sünnet olur.
2— Hayzlı ve infaslılar kuşak kullanırlar ve kanın geldiği yeri uzun ve genişçe bir bezle kapayarak, bezin bir ucunu arkadan, diğer ucunu önden olmak üzere beldeki kuşağa bağlarlar.
3— Hayzlı ve nifaslı kadınlar ihrama girebilirler.
4— İhram'a, farz veya nafile bir namazın akabinde girilir. Çünkü Resûlüllah (S.A.V.)'in sabah namazının iki rek'ât farzını kıldıktan sonra ihram'a girdiği rivayet ediliyor.
5— îhram'a giren yüksek sesle telbiye eder. Telbiyeyi Resûlüllah (S.A.V.)'in yaptığı miktarda bırakmak müstâhab ise de, ziyâde edilmesinde de bir beis yoktur. Zîrâ Hz. Ömer (R. A.) kendinden şunları ilâve ederdi :
«Tekrar tekrar İcabet sana... Ey ni'met ve güzel fazilet sahibi. Senden korkarak ve sana can atarak tekrar tekrar icabet sana...» İbni Ömer (R.A.) :
«Tekrar tekrar İcabet sana. Tekrar tekrar is'âd sana... Hayır senin yed-i kudretinde,. Rağbet ve amel sanadır.» cümlesini ilâve eder; Hz.Enes : «Tekrar tekrar icabet sana... Hak olarak hak olarak kulluk ve kölelik olarak...» derdi.
6— Hacının evvelâ tavâf-ı kudum'ü yapmak için Mekke'ye gitmesi gerekir.
7— Tavaftan evvel hacer-i esved'i öpmesi; .sonra tavaf ederek üç şavtında remel ile yürümesi lâzım gelir. Ondan sonra âdi yürüyüşle yürür.
8— Tavafını bitirdikten sonra makam-ı İbrahim'e gelerek : « [823])» «Makam-t İbrahim'i namazgah ittihaz edin» âyet-i kerîmesini okur.
9— Sonra Makam-ı İbrahim'i Beytullâh ile kendi arasına alarak iki rek'ât namaz kılar. Buna tavaf namazı derler ki, ulemâ arasına tavaftan sonra bu iki rek'âtın kılınması lüzumu hakkında ihtilâf yoktur. İhtilâf ancak bu namazın sünnet veya vacipolmasındadır.Hanetîler'le Mâlikîler'e göre tavaf namazı vaciptir. Şâfiîler'le Hanbelîler'e göre ise sünnettir. Ulemâ'dan bâzıları bu namazı tavafa tâbi sayarak «Tavaf vacip ise, namaz da vacip, tavaf vacip değilse, iki rek'ât namaz sün-nettir» demişlerdir.
Bu namazın mutlaka makam-ı İbrahim'de kılınıp kılınmaması dahi ihtilaflıdır. Mezhep imamlarına göre : Makarn-ı İbrahim'de kılmak ef-dâl olmakla beraber, vacip değildir. Binaenaleyh başka yerde de kılına-bîlir. Bâzılarına göre makam-ı İbrahim'de kılmak vaciptir. Mezkûr tavaf namazında fâtiha'dan sonra ilk rek'âtta kâfirûn, ikincide ihlâs sûresinin okunacağı Müslim'in rivayet ettiği bir hadîste beyân buyrulmuştur.
10— Mescİd-i haram'a girerken olduğu gibi, çıkarken de istilâm yapmak meşrudur. îstilâm'ın sünnet olduğunda ulemâ müttefiktir.
11— Tavaftan sonra sa'y yapılır. Buna Safa'dan başlanır ve dağın üzerine çıkarak kıbleye karşı durulur. Orada hadîsimizde geçen duâ üç kere tekrarlanır. Safa iLs Merve arasındaki vadide Remel yani eşkin yürüyüş yapılır. Buna iki mil arası derler.
12— Safa'ya çıkıldığı gibi Merve'ye de çıkılır. Orada da Safa'da olduğu gibi duâ edilir. Bu kadarla da omra tamam olur. Eğer bundan sonra hacı tıraş olur, yahut saçını kısaltırsa, helâl yani, ihram'dan çıkmış olur. Ashâb-i kiram dahi böyle yapmışlardır.
Haccı kıran yapanlar ise, tıraş olmaz, saç kısaltmazlar, onlar ih-ram'da devam ederler. Omra'dan çıkanlar haccetmek isterlerse (8 Zilhicce) terviye günü tekrar ihrama girerek kıran haccını yapanlarla birlikte mina'ya çıkarlar. Nitekim Hz. Câbir de böyle ifâde etmiştir. .
13— Bu yerlerde ve yollarda binek gitmek yürümekten efdâldnv Maamâfîh mes'ele yine de ihtilaflıdır. Binek gitmenin efdâliyeti Resû-lullah (S.A.V.)'in fiili ile sabittir.
14— Sünnet olan husus Mina'da beş vakit namaz kılmak ve dokuzuncu geceyi orada geçirmektir.
15— Araîe günü Mina'dan güneş doğduktan sonra çıkmak, sünnettir.
16— Arafat'a güneş devrildikten sonra varmak sünnettir.
17— Arafat'ta öğle ile ikindi birlikte kılınacaktır.
18— Bu iki namazın arasında başka namaz kılınmayacaktır.
19— îmam bu iki namazdan önce hutbe okuyacaktır. Sünnet olan. hutbelerden biri budur.
Câbir hazretleri'nin «sonra binerek durak yerine geldi...» demesi bize bir takım sünnet ve adabı anlatıyor. Şöyle ki:
1— Cem-î takdim denilen mezkûr iki namazdan sonra hemen vakfe yerine gidilir.
2— Hayvan üzerinde vakfe efdâldir.
3— Cebelü-r-Rahme denilen dağın eteğindeki yatkın kayaların üzerinde durmak daha iyidir. Cebelü'r-Rahms Arafat'ın tam ortasında bir dağdır.
4— Vakfe zamanı kıbleye karşı dönmelidir.
5— Güneş kavuşuncaya k^dar vakfe hâlinde kalmalıdır.
6— Vakfe hâlinde duâ etmelidir. Zîrâ Peygamber (S.A.V.) hayvanın üzerinde ellerini göğsüne kadar kaldırarak Allah'a duâ etmiş ve ashabına da Arefe gününün duasının en hayırlı duâ olduğunu bildirmiştir.
7— Güneş iyice kavuştuktan sonra kemâl-ı sükûnet ve vakarla yola revân olmalı; eğer sözüne itaat olunur bir zât ise, yanındakilere vakarlı olmalarım tavsiye etmelidir.
8— Hızlı yüremesin diye hayvanının yularını kasmalı; ancak bir kum yığını geldi mi, onu kolaylıkla aşması için yedeğini bir parça gevşetmelidir.
9— Müzdelife'ye vardıkta oraya inmeli ve aksamla yatsıyı, yatsı zamanında bir ezan, iki ikametle kılmalıdır. Burada iki namazın birden kılınacağında ihtilâf yoktur. Yalnız sebebinde ihtilâf vardır. Bâzıları bu cem'in sebebi nüsük yani hac ibâdetlerinden biri olmasıdır; demiş, diğer bâzıları ise seferi olmalarına atfetmiştir.
10— iki namaz arasında başka namaz kılınmaz.
«Sonra fecir doğuncaya kadar uzanıp yattı.» cümlesinde dahi bir takım sünnetler vardır:
1— Müzdelİfe'de gecelemeli. Bunun nüsükten olduğunda ittifak vardır. İhtilâf vacip olup olmadığındadır.
2— Sabah namazını Müzdelİfe'de kılarak sonra oradan çekilmeli. Ve Meş'âril haram'a gelerek orada vakfe yapmalı ve duâ etmelidir. Orada durmak da menâsiktendir.
3— Sonra oradan, hava iyice aydınlandıktan sonra çekilerek batn-ı Muhassir'e gelinir. Ve orada yürüyüşe hız verilir. Çünkü orası Allah'ın ashâb-ı fil'e gazap ettiği yerdir. Binaenaleyh orada durmak ve eğlenmek olmaz.
4— Cemretü'l-Akabe'ye geldikte vadinin içine inerek oraya yedi taş atılır. Bunların her biri bakla tanesi büyüklüğünde olup, her birini ^atarken tekbîr getirilir. Buna şeytan taşlamak derler.
5— Bundan sonra kurban kesilen yere gidilir. Deve kurban etmek istiyenler orada boğazlarlar. Resûl-ü Ekrem (S.A.V.) kendi eliyle (63) <3eve boğazlamıştır. Beraberinde yüz deve vardı. Bakisini Hz. AH (R. A.ya boğazlattı. Sonra hayvanına binerek Mekke'ye gitti.. Ve tavaf-ı ifâza'yı yaptı. îşte tavâf-ı ziyaret dedikleri bu tavâfttr. Bu tavaftan sonra artık hacılara ihram sebebiyle haram olan her şey helâl olur. Takat cemre J akabe'de taşları attıktan sonra bu tavafı yapmayana kadın hâla helâl olmamıştır.
İste hadîs-i şerifin ifâde ettiği hac adâb ve sünnetlerinden bir nebzesi Resûlüllah {S.A.V.)'in yukarda arzolunan fiilleri ile beyân olunmuştur. Hadîsin delâlet ettiği hususâtm bir çoğunda ulemâ arasında ihtilâf vardır. Bunlar hakkında kimisi vacip, kimisi sünnet veya müste-hâb demiştir. Ve binnetîce bu hususat terk edilince bâzısı hayvan kesmekle ödeneceğine, diğerleri buna lüzum olmadığına kail olmuşlardır.
Elhâsıl bu bâbda söz uzundur. Burada hadîsin ifâdesine göre söz kısa kesilmiştir. Bu hadîsin şâmil bulunduğu fiilleri yapanlar Peygamber (S.A.V.)'in : «MenâsİkİnİZİ benden alin» emrine imtisal etmiş; onun kavi ve fiillerine uymuş sayılırlar.[824]
760/606- «Hüzeymetü'bnü Sabit radıyallahü anh'âen rivayet edildiğine göre Peygamber Sallaîlahil aleyhi ve sellem, hac'ta veya omra'da telbiyesindcn fârîğ olduğu vakit, Alfah'dan ridvanını ve cenneti ister; cehennemden onun rahmetine sığınırdı.»[825]
Bu hadîsi zayıf bir isnadla Şafiî rivayet etmiştir.
Zayıf olmasının vechi : İsnadında Salih b. Muhammed b. Ebi Zaide vardır. Bu zât'ı hadîs imamları zayıf saymışlardır.
Hadîs-i şerîf, ihramlı bir kimsenin her telbiyeden sonra her zaman bu duayı veya bir benzerim okumasının müstehâb olduğuna delildir. Maamâfîh telbiyeden fariğ olmaktan murâd: Cemre-i akabe'de taş attıktan sonra artık telbiyenin meşru olduğu vaktin sona ermesi de olabilir.[826]
761/607- «Câbir radıyallahü anh'âen rivayet edilmiştir. Demiştir ki: Resûlüllah Salîalîahü aleyhi ve sellem :
— Ben şurada kurban kestim; Mina'nın her tarafı kurban kesecek yerdir. Binaenaleyh siz konakladığınız yerde kurban kesin. Ben şurada vakfe yaptım. Arafat'ın her tarafı vakfe yeridir. Şurada dahi vakfe yaptım. Cem'in her tarafı vakfe yeridir; buyurdular.»[827]
Bu hadîsi Müslim rivayet etmiştir.
Cem'den murâd : Müzdelife'dir. Bu hadîs-i şerîf ile Peygamber (S.A.V.), hiç bir kimseye onun kurban kestiği yerde kurban kesmek, Arafat'ta ve Müzdelife'de onun durduğu yerde vakfe yapmak, vacip olmadığını ,bilâkis mezkûr yerlerin her tarafı oradaki ibâdetler için kâfi geleceğini ifâde buyurmuşlardır.
Hadîslerdeki bu ziyâdeler tahfif ifâde ederler. Resûlüllah (S.A.V.) bu beyanatı mezkûr yerlerde onun durduğu yerde durmaya imkân bu-lamıyan bir zât'a vermişti. Zîrâ onunla birlikte sayısız kimseler hacc etmişlerdi. Resûlüllah (S.A.V.)'in durduğu yerler ise, bunca insanın durmasına müsait değildi.
Mina'da kesilen kurbanlar : Kıran, temettü, ihsar, ifsad ve nafile olarak hedy kurbanlarıdır. Omra yapanların kurban yeri Mekke'dir. Şâir ceza kurbanlarının yeri ise, Harem-İ şerîf tir. Fakat mes'ele ihtilaflıdır.
Tafsilât fıkıh kitaplarından öğrenilebilir.[828]
762/608- «Âişe radıyallahü anha'dan rivayet olunduğuna göre Peygamber Sallallahü aleyhi ve sellem, Mekke'ye geldiği vakit, ona üst-tarafından girmiş ,alf tarafından çıkmıştır.»[829]
Bu hadîs, müttefekun aleyh'dir.
Hadîs, Peygamber {S.A.V.J'in feth-i Mekke esnasındaki girişini haber veriyor. Fahr-i Kâinat (S.A.V.) efendimiz o zaman Mekke'ye Keda# denilen yoldan girmişlerdi. O yoldan Mekke'nin meşhur kabristanı El-Muallat'a inilir. Bu kabristan evvelce sarp bir yerde idi. Sonraları çeşitli zamanlarda Muaviye (R. A.) Abdülmelik, Mehdi, ve Mısır sultanı El-Müeyyed tarafından yeri düzeltilerek çıkılması kolaylaştırılmıştır.
Mekke'nin alt tarafı : Küda' denilen bir sarp yoldur. Mekke'üler : «Meftuh oku gir. Mazmum oku, çık» derler. Bununla «Mekke'ye girerken Keda' yolundan, çıkarken de Küda denilen yoldan çıkılır» demek isterler. Resûlüllah (S.A.V.J'in yukariki yoldan girmesinin sebebi şudur: Ebu Süfyan: «Atları Küda'dan çıkarken görmedikçe ben müslüman olmam» demiş. Abbas :
«Ne o?» diye sormuş: Ebu Süfyan : «Kalbime bir şey doğdu. Allah atları oradan ebediyyen çıkarmıyacaktır» demişti. Abbas (R. A.) diyor ki: «Resûlüllah (S.A.V.) oradan girdikten sonra bunu Ebu Siifyan'a andım.»
Mekke'ye Peygamber (S.A.V.)'in girdiği yerden girmek ile oradan yine onun çıktığı yerden çıkmanın müstehâb olup olmadığı ihtilaflıdır. Bâzılarına göre müstehâbtır. Hattâ yolu oradan geçmiyenlerin yol değiştirerek oraya sapmaları gerekir. Diğer bâzılarına göre ise müstehâb değildir. Çünkü Peygamber (S.A.V.)'în oradan girmesi yolunun üzerinde olduğundandır. Binaenaleyh yolu oradan geçmiyenlerin mutlaka yol değiştirerek oradan geçmesi îcâp etmez. İbni Teymiyye Resûlüllah (S.A.V.)'in yukariki yoldan girişinin sebebini şöyle îzâh eder: «Vadiye ve kabristanlara nazır olan yukariki yoldan giren adam şehrin ve Kabe'nin ön tarafından girmiş ve Kabe'yi iyice karşısına almış olur. Alt tarafından giren böyle değildir. Zîrâ şehre ve Kabe'ye arkasını döner. Bu sebeple şehrin üst tarafından girmek daha münâsip görülmüş olsa gerektir.»[830]
763/609- «İbni Ömer radıyallahü anhüma'âan rivayet olunduğuna göre kendisi sabaha kadar Zü-tuva'da geceleyip yıkanmadıkça Mekke'ye girmezdi ve bunu Peygamber SaUallahü aleyhi ve seZZem'den rivayet ederdi.»[831]
Bu hadîs, müttefekun aleyh'dir.
Zü-tuva; Mekke'ye yakın bir yerdir.
Hadîs-i şerif, Mekke'ye yaklaşınca geceyi Zü-tuva'da geçirerek Mekke'ye gündüz girmenin müstehâb olduğuna delildir. Ekser Ulemâ'nın kavli budur. Fakat Selef-i sâlihîn'den ve diğer ulemâ'dan bir cemaata göre Mekke'ye giriş hususunda gece ile gündüz müsavidir. Peygamber (S.A.V.) Cî'rane omrasmda Mekke'ye geceleyin girmiştir. Hadîs-i şerîf Mekke'ye girmek için yıkanmanın da müstehâb olduğuna delâlet eder.[832]
764/610- «İbnİ Abbas radıyallahü anhüma'âan rivayet olunduğuna göre, kendisi hacer-i esved'i Öper ve üzerine secde edermiş.»[833]
Bu hadîsi, Hâkim merfu'; Beyhakî mevkuf olarak rivayet etmişlerdir.
Hâkim ile Beyhakî onu Cafer İbni Abdullah Humeydi'den muttasıl isnadla İbni Abbas (R. A J'dan rivayet etmişlerdir. Fakat Zehebî Ukayli'den rivâyeten: «Cafer İbni Abdullah hadîsinde vehm ve ız-tırap vardır »demiştir. İmâm-ı Mâlik'ten hacer-i esved'in üzerine secde, etmenin bid'at olduğu rivayet edilmiştir. Müttefekun aleyh olan cihet, hacer-î esved'i öpmektir.
Hacer-İ esved : Kabe duvarındaki meşhur taştır.
Hadîsi tmâm- Ahmed (hasen) bulmuştur. Onu Ezrakî senediyle Muhammed ibni Abhad b. Cafer'den rivayet eder. Bu zât : İbni Abbas'ın terviye günü geldiğini gördüm. Üzerinde bir hülle vardı. Başını taramıştı. Derken hacer-İ esved'i öptü ve üzerine secde etti. Sonra onu öptü ve üzerine üç defa secde etti» demiştir. Bu hadîsi Ebu Ya'la senediyle Ebu Dâvud, Tayyalisî'den, o da Cafer ibni Osman Mahzumî'-den rivayet etmiştir. Demiştir ki: «Muhammed ibni Abbad b. Cafer'in hacer-İ esved'i Öptüpnü ve üzerine secde ettiğini gördüm.» Bir de şöyle demiştir: «Dayım fbnl Abbas ı hacer-i esved'i Öperek üzerine secde ederken gördüm.» Şöyle de demiştir : «Ömer'i hacer-i esved'i Öperek, üzerine secde ederken gördüm.^ Hattâ: «Resülüllah (S.A.V.)'i bunu yaparken gördüm» de demiştir. Hz. Ömer hadîsi Müslim 'in sahihinde şöyledir: «Ömer, hacer-i esved'i öperek ona sarmaştı ve dedi ki: Resülüllah (S.A.V.)'İ sana pek ikram ederken gördüm.» Bu hadîs, yukarıki rivayeti te'yid eder.
Hadîs, hacer-î esved'i öpmenin ve üzerine secde etmenin meşru olduğuna delildir. Fakat secde hakkında Kıvamüddin Kâki şöyle demiştir : «Bizce evlâ olan secde etmemektir. Çünkü bu rivayet meşhur kitaplarda yoktur.» Maamâfîh bâzıları secdenin lüzumuna kail olmuşlardır.[834]
765/611- «(buda) ondan rivayet olmuştur. Radıyallahü anh. Demîş-îlr ki : Peygamber S&llalluhü aleyhi ve sellem, ashabına : (tavafta); Ikİ rüknün arasmda üç şavtta remel yapmalarını, dört şavtta (âdi yürüyüşle) yürümelerini emretti.»[835]
Hadîs, mütfefekım aleyh'dir.
Bu talimat, Mekke'de cmratü'UKaza'da verilmiştir. Bu hadîsi Bu-ftân (194—256), hac ve megazi bahislerinde şu lâfızlarla tahrîc etmiştir :
«ResûEüflab SaUaJlahü aleyhi ve sellem, ashabına üç şavtta remel yapmalardı iki rükün arasında da yürümelerini emretti.» Müslim'deki rivayeti dahi böyledir. Binaenaleyh hadîsimizdeki lâfzı Bülûgü'l-Merâm nüshalarına yanlışlıkla geçmiş olmalıdır.[836]
766/612- «İbni Ömer radtyallahü anhüma'dan rivayet edildiğine göre beyt'i tavaf ederken, ük tavafta üç defa remel yaparak gider, dört defada yürürmüş. Bir rivayette: Resûlüllah Sallallahüaleyhi ve seîîem}\ hac'ta veya omra'da tavaf edeceği zaman ilk geldiğinde beyt'i üç defa koşarcasına tavaf eder, dört defa da yürürken gördüm; demiştir.»[837]
Bu hadîs, müttefekun aleyh'dir.
Tavaf m ilk üç şavtında hızlı yürümenin asıl ve hikmetini İbni Abbas (R. A.) şöyle anlatır :
«Resûlüllâh Sallallahü aleyhi ve sellem, ashâbıyla Mekke'ye geldi. Bunu gören müşrikler biri birlerine: Sîze öyle bir cemâat geliyor ki, Medine'nin sıtması kendilerini bitirmiş; dediler. Bunun üzerine Resûlüllah (S.A.V.) ashabına üç şavtta remel yaparak gitmelerini, îkî rükün arasında yürümelerini emretti. O'na bütün şavtlarda remel ile yürüyüş emretmekten ancak kendilerine yürüyüşü meşru bırakmak istemesi manı oldu.»
Bu hadîsi, Buharı ile Müslim tahrîc etmişlerdir. Müslim'in bir rivayetinde şöyle deniliyor :
«Müşrikler hacer-İ esved'in arka tarafına oturmuşlardı. Mü'mlnle-Hn remel ile gittiklerini görünce: Sıtma kendilerini bitirmiş sandığınız adamlar bunlar mı? Hiç şüphe yok ki bunlar, şundan ve şundan daha metin; dediler.»
Müslim'den başkalarının rivâvetinde: «Bunlar ancak ceylânlar gibi adamları» dedikleri tespit olunmuştur.
İşte remel ile yürümenin aslı budur .Bunun sebebi müşrikleri kızdırmak ve söyledikleri sözü reddetmektir. Hâdise omratü'!-Kaza.'da olmuş; bir daha da sünnet olarak kalmıştır. Hattâ Resû!-ü Ekrem (S.A.V) bu yürüyüşü hiç sebebi kalmamışken veda haccında da yapmıştır. Halbuki o zaman Mekke-i Mükerreme'de müslüman olmayan kalmamıştı.
İki rükün arasında hızlı yürüyüş yapılmaması müşrikler öte yanda kaldıkları için göremediklerindendir.
Hadîs-i şerîf, ibâdet etmek suretiyle din düşmanlarını kızdırmak istemekte bir beis olmadığına, bunun ibâdetin ihlâs ve samimiyetine dokunmak şöyle dursun, bilâkis ibâdet üstüne ibâdet olduğuna delildir. Bu bâbda Teâlâ Hazretleri :
[838] «Eğer bir düşmandan bir şey ele geçirirlerse o şey sebebiyle kendilerine bir amel-i sâlih yazılır» buyrulmuştur. Bu hususta eserimizin birinci cildinde söz etmiştik.[839]
767/613- (Bu da) ibni Abbas radıyallahü anh'fan rivayet olunmuştur. Demiştir ki: Resûlüllah Sallallahü aleyhi ve sellem"\ beyt-i şerîfîn İki yemâni rüknünden başka bir yerini istilâm-ederken görmedim.»[840]
Bu hadîsi, Müslim rivayet etmiştir.
Beyt-i şerifin yani Kâbe-i Muazzama'nın dört rüknü vardır. Hacer-f esved'in bulunduğu köşeye, rükn-ü esved, ondan sonrakine rükn-ü ye-mânİ derler Fakat anne ile babaya ebeveyn, ay ile güneşe kamereyn dedikleri gibi, taglib yoluyla bu iki rükne «yemânîyyân» da derler. Diğer iki rükne, «şâmîyyân» denilir.
Rükn-U esved'de iki fazilet vardır: Birincisi hâcer-I esved'in bu rükünde bulunması, ikincisi : İbrahim aleyhisselâm'm temelleri üzerine kurulmuş olmasıdır. Rükn-ü yemânide yalnız bir fazilet, yani Hi. İbrahim (A. S.)'in attığı temeller üzerine kurulmuş olması farfieti vardır. Şâmî rükünlerde ise bu faziletler yoktur. Bundan dolayı rükn-ü es-*ad öpülmek el yahut sopa ile istilâm olunmak suretiyle iki sünnetle ihtisas kesbetmiştir. Rükn-ü yemânf ise yalnız el ile istilâm edilir; öpülmez,ieti birdir, iki yemânî rüknün bu suretle istilâmlan-ııuı müstehâb olduğunda ulemâ-i ümmet müttefiktirler. Şâmî rükünlerin istilâm edilmiyeceğinde ise cumhur ulemâ kail olmuşlardır. Bu bâbda sahâbe-i kiram ile tabiîn devirlerinde bâzı ihtilâflar olmuştur. Fakat bugün o ihtilâflar kalmamış; binaenaleyh şâmî rükünlerin istilâm edilmemesi ittifakı bir mes'ele haline gelmiştir. Babımızın hadîsi de buna delâlet ediyor.[841]
768/614- «Ömer radıyallalıü anfe'den rivayet olunduğuna göre, ken-v. esved'? öpmüş ve : Ben pek âlâ biliyorum ki, sen zarar ve vermez bir taşsın. Eğer Resûlüllah Sallallahü aleyhi ve sellem'ı, snizâf yoksa da, kıran hacet'm yapanlar için bâzı fukahâ: «Tavaf etmeden tıraş olamaz» demişlerdir.
Hadîs-i şerif, zikri geçen şeylerin biri birine takdim ve tehirinin câ iz olduğuna delildir. Fakat uiemâ bu bâbda ihtilâf etmişlerdir. Hadîs ulemâsı ile l*nâm-t Şafiî ve diğer bâzı uiemâ hadîste zikri geçen şey-lerm bîri birinden evvel veya sonra yapılması caiz olup, terkinden dolayı kurban icap etmiyeceğine kail olmuşlardır. Çünkü Peygamber (S.A.V.) sorana «p*ünâh yok» buyurmuşlardır. Bu kelime hem günâ-hm, hem de fidyenin lâzım gelmiyeceğinde zahirdir.[877]
784/630- Mîsver b. Mahreme[878] radıyallahü anh'den rîvâyeJ olunduğuma gere; Resâlüllah SaUallahü aleyhi ve seMem, tıraş olmazdan önce deve boğazlamış; ashabına da bunu emretmiştir»[879]
Bu hadîsi, Buharı rivayet etmiştir.
Hadîs-i şerif, tıraş olmadan kurban kesmenin caiz olduğuna delildir. Bu cihet bundan evvelki hadîşde de görülmüştü. Bâzıları : «Misver hadîsi, Peygamber {S.A.V.)'in Hudeyblye omrası esnasında muhasara edildiği zaman ,kurban keserek Htll'e çıkmasını yani fîîl-î Resûf'ü haber veriyor.» derler. Buharı bunun için ayrıca bir bâb tahsis etmiş; ona emuhasara esnasında tıraş olmadan kurban kesme babı» demiştir. Butıârî bu tertibin muhasara zamanına mahsus olmak üzere vacip olduğuna işaret ederek, hadisi «Kitâb-ü şurut» ta uzun uzadıya rivayet etmiştir. Mezkûr hadîste RsûlüElah (S.A.V.)'in ashâb-i kirâm'ına :
«Kalkın develerinizi boğazlayın; sonra tıraş olun» buyurduğu zikir olunur.
Musannifin bu hadîsi «İhsâr babı» nda zikretmesi daha iyi olurdu.[880]
785/631- Âİşe radıydUahü anha'âan rîvâyeî olunmuştur. Demişflir ki: Resûlüllah SaUallahü aleyhi ve sellem:
— Taşları attınız ve tıraş oldunuz mu artık sie güzel koku ve herşey helâl olmuştur. Yalnız kadınlar müstesna; buyurdular».[881]
Bu hadîsi, Ahmed ile Ebu Dâvud rivayet etmişlerdir. İsnadında zaaf vardır.
Çünkü râvîleri arasında Haccac ibni Artat varan, imûlal. Haccac'dan olmak üzere başka tarîkleri de vardır. Hadîs-i şerif, Hlll'e çıkmanın iki şeyle yani cemre-* afcabe'de taş atmak ve bir de tıraş olmakla meydana geleceğine delildir. Bu iki şey ihramlıya kadınlardan maada her şeyi helâl kılar. Cima* ise ancak tavaf-ı ifazâ'dan sonra helâl olur.[882]
786/632- «!bnî Abbas radıyaM&hü anhüma'dan rivayet-Eundufiuna göre; Peygamber SaUallahü aleı/hi ve sellem:
— Kadınlara tıraş olmak yoktur. Onlar ancak saç kısaltırlar; buyurmuştur.»[883]
Bu hadîsi, Ebu Dâvud güzel bir isnadla rivayet etmiştir.
u hüküm az yukarda İbni ûmnr hadisinin şcriarJ2 görüldü.[884]
787/633- İbnİ Ömer radıyallahü anhüma'dan rivayet olunduğuna göre; Abbas ibni Abdülmuttalİp radıyallahü anh sakalığı dolayısıyla Mİna gecelerinde Mekke'de gecelemek için Resûlüllah Sallallahü aleyhi ve selîem'öen izin istemiş, Resûlüiiah Sallallahü aleyhi ve seUem de kendisine İzîn vermiştir.»[885]
Hadîs, müttefekun aleyh'dir.
Hazreti Abbas (R.A.)'m sakalığı zemzem'de idi. Geceleri zemzem suyunu kuyudan çekerek havuzlara doldurur, sebil yaparlardı.
Hadîs-i şerif, kurban bayramının ikinci ve üçüncü gecelerini Mina'-da geçirmenin vacip olduğuna delildir. Ancak özürlüler bundan müstesnadır, îmâm-ı Ahmed ibni Hanbel'in bu kavle zâhip olduğu rivayet edilir. Hanefîler'e göre Mina'da gecelemek sünnettir. Bâzıları bu hükmün Hz. Abbas'a mahsus olduğuna, diğer bâzıları ise hem Hz. Abbas'a, hem de diğer ihtiyâcı olan sakalara' şâmil olduğuna kaildirler. îmâm-ı Şafiî'ye göre suya kıyâsen şâir yiyeceklerle, malını muhafaza, hastasını tedavi gibi şeyler de bu hükümde dâhildir.[886]
788/634- «Asım b. Adiyy[887] radıyallahü anh'öen rivayet edildiğine göre, Resûlüllah Sallallahü aleyhi ve seîlem, deve çobanlarına Mina'da gecelememek İçin ruhsat vermiştir. Bunlar bayram günü cemre-i aka be taşlarını atar, sonra üçüncü günü her iki gün İçin taş atarlar. Sonra dördüncü gün taş atarlar.»
Bu hadîsi, Beşler rivayet etmiştir. Tîrmîzî ile İbni Hibban onu sa-hîhlemişlerdir.
Hadîs-i şerîf, özürlülere Mina'da gecelememek caiz olduğuna ve bu işin Abbas (R. A.) ile onun sakalığına mahsus olmadığına delildir. Şu halde bir kimse sakalık yapsa zemzem sakalarına caiz olan herşey ona da caiz olacak demektir. «Üçüncü günü her iki gün İçin taş atarlar» cümlesinden murâd: İkinci gün gelmeyip, o günün taşlarını da üçüncü gün atmaktır.[888]
789/635- «Ebu Bekre radıyallahü ank'den rivayet olunmuştur. Demiştir kî: Resûlüllah Sallallahü aleyhi ve sellem, bize kurban bayramı günü hutbe okudu... ilâh.»[889]
Bu hadîs, müttefekun aleyh'dir.
Hadîs-i şerîf, bayram hutbesinden başka bir hutbenin kurban bayramı günü meşru olduğuna delildir. Çünkü Peygamber (S.A.V.) haccı esnasında bayram namazı kılmamış; bayram hutbesi okumamıştı. Hac'ta meşru olan hutbeler HanefîSer'le Mâlikîler'e göre üçtür: Bunların birincisi yedi zilhicce günü, ikincisi arefe günü, üçüncüsü de kurban bayramının ikinci günüdür. îmâm-ı Şafiî (150—204) bayramın ikinci günü okunan hutbeyi üçüncü güne nakletmiş, buna sebep olarak ikinci günün nefr yani dağılma günü olmasını göstermiştir.
Şafiî'ye göre dördüncü bir hutbe de kurban bayramı günü okunur. Fakat bunu Hanefîler'Ie Mâlikîler hutbe değil, umumi tavsiyeler ve nasihatlar mâhiyetinde telâkki ederler. Çünkü böyle tavsiyeler hac'ta meşrudur. Bu tavsiyeler meyâmnda şunlar da vardır :
«Fahrî Kâma* Saîlaîîahü aleyhi ve sellem bize ;
— Bugünün hangi gün olduğunu bitirmişiniz? dedi, Allah ve Resöiü daha İyi hlllr; dedik. Buıu.n üzerine sustu. O derece kî: O güne adından başka bîr ad takacak zannettik. Müteakiben:
— Kurban bayramı günü çleğil mi?
— Evet Öyle; dedik.
— Bu ay hangi aydır? «tedi. Biz:
— AHah ve Resulü daha İyi bHIr dedik; derken sustu. O derece d® ki, ona admdan başka bir ad tskasak zannettik. Sonra:
— Zilhicce değiî rni? dedi. B\%:
— Evet öyle; dedik.
— Bu belde hangi beldedir? dedi. Bî*;
Allah ve Resulü daha iyi bîür; dedik. Derken yine susiu, O deerce ki ona adından başka bir ad takacak ^anneitîk. Nihayet:
— Belde-i haram değil rni? dedi.
— Evet, öyledir; dedsk. Sunun üzerine:
— Hiç şüphe yok ki sizin kanlarınız, mallarınız, size şu beldenizde, şu ayınızda, şu gününüzün hürmeti gibi Rabbinize kavuşacağınız güne kadar haramdır.Dikkat edin. Tebliğ ettim mi? buyurdular. Ashap:
— Eveî; diye cevap verdiler.
— Allah'ım şahid ol. Burada olan olmayana tebliğ edi-versin. Z\râ nice tebliğ edüen vardsr ks, işitenden daha belleyişiidsr. İmdi benden sonra bîri birinizin boynunu vuran kâfirler olmaysn; buyurdular.»
Bu hadîsi, Buhârî tahrîc etmiştir.
îbni Kayyım (691—751): O günkü hutbe hakkında gunları söylüyor : «Sonra Mîna'ya dönmüş ve nâs£ beliğ bîr hutbe okuyarak ken-ûllerlne kurban gününün hürmetini ve ind - Allah faziletini; Mekke'nin bütün beldeler üzerine hürmetini bildirmiş; Allah'sn kitabıyla kendilerin! îdâre edenlere karşı itaatkâr olmalarını ve keza ,hae ibâdetlerini kendisinden Öğrenmelerini nâs'a emretmiş : «İhtimal ben bu yıldan sonra haccedemem» demiş; muhacirlerle ensâra rütbelerini göstermiş; nâs'a kendisinin irtihâlînden sonra birbirlerinin boynunu vtı* ran kâfirler olmamalarını ;kendisinden İşitHenlerin başkalarına telilî-9İnî emretmiş, birçok tebliğ edilenlerin işitenlerden daha Sarım haber vermiş ve : «Cani ancak kendine cinayet eder»
buyurmuştur. Aliah nâs'ın kulaklarını Resûlüllah (S A.V.}' dinlemsye açmış hattâ bu hutbeyi Mİna'da oturanlar evlerinde İşifmişferdir.d Zişân (S.A.V.) ashabına :
— Rabbinize ibâdet edin; beş vaktinizi kılın, orucunuzu tutun; hükümdarlarınsza itaat edin ki, Rabbinizih
cennetine gîresiniz» buyurmuşlardır. Peygamber (S-A.V,) nâs'a o zaman veda ettiği için bu hacca, Haccetü'E-Vedâ dediler.»
Babımızın hadîsi, bside i haram denilen Mekke'yi, kurban bayramı gününü ve zilhicce ayını ta'zime şâmil olduğu gibi, kan dökmeyi, baş-kasıran mahna göz dikmeyi, müslümanlar'm biri birine tutmasını vesâi-reyi de yasak ediyor. Bayramın ikinci günü okunacak hutbeden maksad da bunlardır.
Hâsüı, Fahr-î Kâinat (S.A.V.) efendimizin haccetü'l- veda hutbeleri bugünkü İnsan haklan beyannamesî'ni gölgede bırakacak kadar güzeldir.[890]
790/636- «Serra'1 biniî Nebhân radıyallahü anha'dsn rivayet ediimi$-*îr. Demiştir ki: Resûlüllah BallaMahü aleyhi ve sellem, kurban bayra-mmın ikinci günü bîze hutbs «k»du. ve :
— Bu, teşrik günlerinin ortası değil mi? îfâh... büyürdular.[891]
Bu hadîsi, Ebu Dâvud hasen bir isnadla rivayet etmiştir. Bu hutbe Resûlüllah (S.A.V.)'in dördüncü hutbesidir. «Yevm-i ruüsa kurban bayramının ikinci günüdür.
Hadîs-i şerif, bayram gününün teşrik günlerinden olduğuna delildir. Teşrik günlerinin ortası, o günlerin en faziletlisi olmak ihtimâlini haizdir. Serra' hadîsinin tamamı da az farkla yukarda zikrettiğimiz Buharı hadîsi gibidir.[892]
791/637- «Âişe radıyattahü anha'dan rivayet edildiğine göre. Peygamber Solldllahü aleyhi ve sellem, kendisine :
— Beyt-i şerîf ile Safa ve Merve arasındaki tavafın, haccm ve omran için sana yeter; buyurmuşlardır.»[893]
Bu hadîsi, Müslim rivayet etmiştir.
Hac ile omra'ya birden niyet etmeye kıran derler. Hadîs-i şerif, hacc-ı kırana niyet eden için bir tavaf ve bir sa'y kifayet edeceğine delildir. Ashâb-ı kîrâm'dan bir cemâat ile eimme-i selâse denilen üç mezhep imamlarının ve diğer bâzı ulemâ'nın mezhebi budur. Haneîîler'le bâzı ulemâ'ya göre ise, kıran için behemahal iki tavaf ve iki sa'y lâzımdır.
Delilleri: «Hac ve omrayı Allah için tamam layın» âyet-i kerîmesidir. Bunlar Hz. Ali (R. A.) ile SaH b. Mabed'den rivayet edilen hadîslerle ve ashâb-ı kirâm'm en büyüklerinden olan Ömer, Ali, ibni Mes'ud ve İmran ibni Hüseyn (R.anhüm) hazarâtı-nm kavi ve fiilleriyle istidlal ederler.[894]
792/638- «İbni Abbas radtydllahü anhüma'dan rivayet olunduğuna göre. Peygamber Sattollahü aleyhi ve settem, tavâf-ı ifaza yaptığı yedî şavtta remel yapmamıştır.»[895]
Bu hadîsi, Tİrmizî müstesna, Beşler rivayet etmiştir. Hâkim onu sahîhlemiştir.
Hadîs-i şerîf, tavaâf-i ifazada remel ile yürümenin meşru olmadığına delildir .Cumhur ulemâ'ya göre remel ile yürüyüş tavâf-ı kudüm'de meşrudur.[896]
793/639- «Enes radıyallahü anh'âen rivayet edildiğine göre. Peygamber SallaUahü aleyhi ve seMem, öğleyi, ikindiyi, akşamı ve yatsıyı kılmış, sonra Muhassab'da hafif bir uyku çıkarmış, ondan sonra (hayvanına) binerek beyt-i şerife gitmiş ve onu tavaf etmiştir.»[897]
Bu hadîsi, Buhar! rivayet etmiştir.
Muhassab: Ebteha bitişik bir yerdir. Hadîsteki tavaftan murâd: Tavâf-ı veda'dır. Bu tavaf üçüncü teşrik gününde olmuştur. Çünkü Resûlüllah (S.A.V.) ikinci gün öğleden sonra taşlarını atmış ve öğle namazını Muhassab'a varıncaya kadar geciktirmişti. Orada günün namazlarını hadîste zikredildiği veçhile kılmıştı. Ulemâ tahsib'in yani Muhassab'da konaklamanın sünnet olup olmadığında ihtilâf etmişlerdir. HaneHfer'le diğer bâzı ulemâya göre sünnettir. Bâzılarına göre sünnet değildir. Orası sadece Peygamber (S.A.V.)'in konakladığı bir menzildir. Bu işi ondan sonra ona uymuş olmak için hülefâ-İ Râşİdîn de yapmışlardır, ibni Ab-bas'a göre Tahsib müstehap bir ibâdet değildir. Hz. Âişe (R. anhaynvn mezhebi de budur. Nitekim aşağıdaki hadîste görülecektir.[898]
794/640- «Âişe radıyallahü anha'dan rivayet olduğuna göre, kendisi bunu yani Ebtahfa konaklamayı yapmaz; ve «Oraya Resûlüllah Sallallahü aleyhi ve sellem, ancak ve ancak (Mekke'den) çıkmasına en elverişli bir yer olduğu için indi» dermiş.»[899]
Bu hadîsi, Müslim rivayet etmiştir.
Resûlüllah (S.A.V.)'in oraya inmesi bâzılarına göre, dinini kuvvetlendirmek ve keli'mefuliah'ı meydana çıkarmak suretiyle Allah'ın kendisine ihsan ettiği ni'metleri göstermek içindir. Çünkü Kureyş vaktiyle Benî Hâşîm'e bu yerde boykot ilân etmiş; onlarla alâkayı kesmek için birbirlerine yemin vermişler; boykot ettiklerine dâir bîr de beyanname yazmışlardı. Resûlüllah (S.A.V.)'in oraya inmesi bu hikmete mebnî ise, Allah'ın nimeti bütün müslümanlar'a âmm ve şâmil olduğundan ümmetin hacılarının da kıyamete kadar o yerde konaklamaları münâsip olur. Nitekim Hanefîler'e göre, tünnet'tîr. Hz. Ömer (E. A.)'dan da sünnet olduğu rivayet olunmuştur.[900]
795/641- ibnî Abbas radvyaUakü anhvma'ûan rivayet olunmuştur. Demîşfîr kî: Nâs son vazifelerinin beyt (i tavaf) olmasına emir aldılar. Şu kadar var ki, hayzlıya tahfif olundu.»[901]
Bu hadîs, müttefekun aleyh'dir.
Nâs'a olsun, hayzhlara olsun emri veren Peygamber (S.A.V.)'dir. Yalnız fail malûm olduğu için, râvi sigayı meçhule değiştirmiştir. Maa-mâfîh malûm sigasıyîa rivayeti de vardır. îmâm-t MüsUm ile îmâm-% Ahmed ibni Hanbel onu İbni Abbas (R. A./dan malûm sigasıyla tah-rîc etmişlerdir. Hadîsin lâfzı şudur :
her taraftan çeküâp gidiyorlardı. Sunun üzerine Peygamber (S.A.V,) :
— Son vazifesi beyt-i tavaf olmadıkça hiç bir kimse gitmesin; buyurdular.»
Bu hadîsi tavâf-ı vedâ'ın vacip olduğuna delildir. Cumhur ulemâ'-mn kavli de budur. İmâm-% Mâlik ile diğer bâzı ulemâ'ya göre, tavâf-ı veda vacip değildir. Bunlar: «vacip olsa hayzhdan sakıt olmazdı» diyorlar. Kendilerine şöyle cevap verilmiştir.» Tahfif vacip olduğuna delildir. Çünkü vacip olmasaydı .tahfif kelimesini kullanmazdı. Binaenaleyh: hayzîıya tahfif olundu; demek, ona vacip değildir, demektir.»
Hayzlı kadın, tuhrunun (temizlik günlerinin )gelmesini beklemez. Tavâff-ı vedâ'ı terk ettiği için kendisine kurban kesmek de îcâp etmez. Çünkü esasından sakıt olmuştur.
Tavâf-ı vedâ'ın zamanı : Kurban bayramının üçüncü günüdür. Ulemâ bunda müttefik iseler de daha önce ve sonra yapılmasında ihtilâf etmişlerdir. Bu tavaf, hac ibâdetlerinin en sonuncusu olduğundan, daha önce yapılmaması yapılırsa caiz olmaması gerekir. Daha sonra yapılması bâzılarına göre caiz değildir. Tekrar tavaf icâp eder. îmâm-t Âzam Bbu Hanîfe (80—150) 'ye göre sonra yapmak caizdir. Tekrar tavafa lüzum yoktur. Omra yapana tavâf-ı vedâ'ın meşru olup olmadığı dahi ihtilaflıdır. Sevrî'ye göre : Omra yapana da meşrudur. Yapmazsa kurban kesmek lâzım gelir.[902]
796/642- «İbni Zübeyr[903] radıyallakü anhüma'âsr- rîviytf oSun-muştur. Demiştir ki: Resûlüllah Sallallahü aleyU ve selîem :
-Benim şu mescidimde (kılman) bir namaz, başka mescidlerde kılınan bin namazdan daha efdâldir. Yalnız mescid-i haram müstesna. (Çünkü) mescid-i haramda kılınan bir namaz benim şu mescidimde kılman namazdan yüz kere daha faziletlidir; buyurdular.»[904]
Bu hadîsi, Ahmed rivayet etmişdir, İbni Hibban onu sahîhlemıştir.
îbniMâce (207—275) ile İbni Asâkir (499—571)'in Hazret! Enes (R. A.den tahrîc ettikleri bir rivayette şöyle buyrulmaktadır :
«Benim mescidimde bir namaz, elli bin namaza muâdildir.» Fakat bu hadîsin isnadı zayıftır. îmâm Ahmed ibni Hanbel'm İbni Ömer (R.A.y&en rivayetinde lâfzı şöyledir :
«Mescid-i haramda bir namazda başkalarında kılınan yüzbin namazdan efdâldir.»
Hz. Câbir'den gelen bir rivayette: «YÜZ bin» yerine «bin» denilmiştir. Tdberânî (260—360)'nin Ebu'd-Derda (R.A.)'dan rivayet ettiği bir hadîste şöyle buyrulmuştur :
«Resûlüllah SaUdllahü dleyM ve sellem : Mescid-i haramda kılınan bir namaz, yüz bin namaza, benim mescidimde kılınan bir namaz, bin namaza, Beyt-i mukaddeste kılınan bir namaz, beş yüz namaza muâdildir; buyurdular».
Bu hadîsi, İbni Abdü'l-Berr (368—463) Bezzar tarikiyle rivayet etmiş; ve: «Bu güzel bir isnaddır» demiştir. Ebu'd-Derda hadîsiyle Ibni Zübeyr hadîsi mânâca birdirler. Çünkü bu hadîste mescid-i haram'da kılınan namazın yüzbin namaza muâdil olduğu zikrediliyor. İbni Zübeyr hadîsinde de mescid-i haram'da kılman namazın Peygamber (S.A.V.)'in mescidinde kılınandan yüz kere daha faziletli olduğu bildiriliyor. O hadîste Resûlüllah'ın mescidinde kılınan bir namazın bin namaza bedel olduğu beyân olunduğuna göre, mescid-İ haram'da kılınan bir namaz yine yüz bin namaza muâdil olur.
îbni Hazm (38Jf—Jf56): «Bu hadîsi İbni Zübeyr, Ömer ibni Hat-tap'tan, sıhhatca güneş gibi bir senedle rivayet etmiştir. Sahâbe-i kî-râm'dan bu bâbda muhalif de bulunmadığından adetâ icmâ hâsıl olmuştur. Hadîs, sahabeden bir cemâat tarafından bir çok lâfızlarla rivayet edilmiştir. Benim muttali olabildiğime göre, sahabe râvilerin sayıları onbeştir» diyor.
İbnî Zübeyr hadîsîyle o mânâdaki diğer hadîsler mescid-i haram ile mescid-i Nebevi'nin bütün dünyâ moscidlerinden efdâl olduklarına ve bu iki mescidin kendi aralarında da faziletçe biri birinden farklı bulunduklarına delildir. Görüldüğü veçhile kat sayıları muhteliftir. Bunların büyük olanı kendinden küçük olan sayının muteber olmayacağına delildir. Çünkü nâss sarihtir.
Acaba Resûlüllah (S.A.V.)'in efdâl olduğundan bahsedilen mescidinden murâd o günkü mescid midir; yoksa sonradan genişletilen haline de şâmil midir? Bu cihet ihtilaflıdır. Ve her iki şıkka kail olanlar vardır. Bilhassa mescid-i Nebevi ne kadar genişletirilse genişletilsin, yine de mescid-i Resûlüllah (S.A.V.) olmakta devam edeceğine dair birçok hadîsler rivayet edilmiştir. Bu hadîslere göre, ziyâde edilen yerde de aynı eski mescid gibi fazilet vardır. Lâkin mezkûr hadîslerin hiç biri delîl olacak kuvvette değildir. Bu sebeple onlardan örnekler almadık.
Sonra Mekke ve Medine mescidlerinde kılman hangi namaza hu sevabın verileceği de ihtilaflıdır. Bâzılarına göre meselâ : Mesdd-İ Nebevi'de kılman namaz, farz da olsa, nafile de olsa, vaâd edilen sevap verilir. Diğer bâzılarına göre büyük sevap yalnız farzlara mahsustur. Bir takımları : «Nafileleri evde kılmak daha sevâplı ise de mescid-i ha-ram'la, mescid-i Nebevî'de kılınan nafileler için sevaplar kat kat verilir» demişlerdir.
Sevap katlaması, yalnız namaza mahsus da değildir, tmâm-ı Gazali (450—505): «Medine'de yapılan her amele bin kat sevap vardır» der. BeyhaM (384—458) Câbİr (R. A./dan şu hadîsi tahrîc etmiştir:
«ResulüMah {S.A.V.) :
— Benim şu mescidimde kılınan bir namaz, başka mescidlerde kılınan bin namazdan efdâldir. Yalnız mescid-i haram müstesna. Benim şu mescidimde kılman cuma, başkalarındakılınan bin cumadan efdâldir. Yalnız mescid-i haram müstesna ve benim şu mescidimde (geçirilen) ramazan ayı başkalarında geçirilen bin ramazan ayından efdâldir. Yalnız mescid-i haram müstesna; buyurmuşlardır.»
Buna benzer bir hadîs Ibnî Ömer (R. A./dan rivayet edildiği gibi yine buna yakın bir hadîsi Taberânî «El-Kebîr» inde Bilâl ibni Hars (R. A./dan rivayet etmiştir.[905]
data-ad-client="ca-pub-8844673487498982"
data-ad-slot="6052113740">
Son yorumlar
- Zinanın cezası
5 yıl 48 hafta önce - hadis sahih mi
5 yıl 48 hafta önce - zekat
5 yıl 49 hafta önce - hadıs
6 yıl 37 hafta önce - Onunla barışmayacağıma yemin ettim
6 yıl 37 hafta önce - gusül abdesi
6 yıl 38 hafta önce - muhacir ve ensar nedenleri
6 yıl 39 hafta önce - beğeni
6 yıl 39 hafta önce - Tevbe
6 yıl 48 hafta önce - Imam Muslim
6 yıl 49 hafta önce
Yeni yorum gönder